16 Nisan 2020 Perşembe

VÜCUDUMUZ SAAT SAAT NASIL ÇALIŞIR?

06.00:
Kortizon salgılamasıyla organizma uyanıyor. Bu uyanma vücut için kendini yavaşca kalkmaya hazırlama işareti. Metabolizma hareketleniyor, günün işleri için enerji ve protein hizmete hazır oluyor.

07.00
Vücut hâlâ zayıf. Spor yapmaktan kaçının. Kalbe ve dolaşıma gereksiz yüklenirsiniz. Spor yerine kahvaltı edin, sindirim bu saatte mükemmel çalışıyor.

08.00
Libidonun en yüksek olduğu saat. Fazla miktarda hormon salgılanıyor. Sigara tiryakileri için de durum aynı. Kahvaltı sigarası damarları her zamankinden daha fazla çok daraltıyor.

09.00
Vücudun dinç, kuvvetli olduğu saat. Herhangi bir hastalık için iğne olacaksanız bu en doğru zaman. İğnenin ateş ve şişme gibi yan etkileri ender olarak görülüyor, vücut röntgen ışınlarına karşı daha dirençli oluyor.

10.00
Organizmanın kendine gelme, ‘ben buradayım’ deme saati. Fazla enerjik, vücut en yüksek ısı seviyesinde. Verimliliğimiz de öyle. ‘Kısa süre belleği’ iyi durumda. Bir önemli ayrıntı: 10.00 ile 12.00 arası enfarktüs olaylarına sık rastlanıyor.

11.00
Vücudun tam formunda olduğu, verimli olmaya programlı bir saat. Kalp ve dolaşım o kadar zinde ki yapılan muayenelerde kalpteki bir bozukluk gözden kaçabilir. Hazır cevaplık tavan yapar, özellikle hesap işleri, matematik ödevleri rahat ve iyi bir şekilde, zorlanmadan çözülür.

12.00
Dinlenme saati. Dikkat azalıyor ve insanı uyku basıyor. Midedeki asit miktarı fazlalaşıp, beyindeki kan akımı azalıyor. Zira kan sindirim organlarını desteklemesi için mide tarafından kullanılıyor. Öğle uykusu uyuyabilen kişilerde istatistiklere göre enfarktüse %30 oranında az rastlanıyor.

13.00
Vücut formdan düşüyor. Verimlilik gün ortalamasının %20 aşağısına iniyor. Bütün organlar en alt düzeyde çalışıyor, sadece safra öğle yemeğini hazmetme faaliyeti gösteriyor.

14.00
Bitkin oluruz. Çünkü tansiyon ve hormon düzeyi düşüyor. Diş doktorundan korkanlar için en uygun randevu saati. Çünkü bu saatte acı az hissediliyor. Lokal anestezi uzun süre devam ediyor (30 dk.)

15.00
Enerji geri geliyor, bellek tam formunda. İkinci verimlilik dönemi başlıyor ama sabahkinden az.

16.00
Spor için en iyi saat. Tansiyon ve dolaşım çok iyi durumda.

17.00
Organların faaliyeti üst düzeye çıkıyor. Kuvvet artıyor, oksijen harcanıyor, böbrekler ve mesane çok çalışıyor. Tırnaklar ve saçın en çabuk uzadığı zaman. Midedeki asit miktarı fazlalaşıyor. 17.00 ‘ye doğru mide kanaması geçirme riski artıyor.

18.00
Akşam yemeği için ideal saat. Pankreas bu saatte özellikle aktif.

19.00
Kan basıncı ve nabız tembelleşiyor. Bu nedenle kan basıncı düşüren ilaçlara dikkat, tehlikeli olabiliyorlar. Antidepresanların tesiri de bu saatte daha fazla.

20.00
Karaciğerdeki yağ düzeyi düşüyor ve kirli kan kalbe her zamankinden daha fazla akıyor. Alerjisi olanlar ve astımlılar ilaçlarını bu saatte almalı. Etkisi hemen görülüyorr. Antibiyotikler de az dozda alınsa bile etkileri en üst düzeyde oluyor.

21.00
Sindirim organlarının günlük görevi sona eriyor. Gelen her şey midede sabaha kadar hazmedilmeden kalıyor ve bu çok tehlikeli. Kalan yemekler bağırsak sahasındaki mukozaya hücum ediyor.

22.00
Vücudun polisi akyuvarlar aktif hale geliyor. Sigara içenler dikkat! Bu saatten sonra vücut nikotin gibi zehirleri çok zor atıyor.

23.00
Organizma gün boyunca aktif faaliyet gösteren stres hormonunun salgılamasını durduruyor. Sakinleşip, rahatlıyoruz.

24.00
Uyurken deri hücreleri durmadan çalışıyor, gündüz olduğundan daha sık bölünüyor. İlk rüya safhası, yarım saat içinde rüya görmeye başlıyoruz.

01.00
Verim en alt düzeyde. Bu saatte çalışanlar hata yapabiliyor, dikkat azalıyor, çünkü vücut kendini uyumaya programlıyor.

02.00
Araba kullananlar dikkat: Görme zayıflıyor, tepkiler yavaşlıyor, kazalar bu saatte çok oluyor.

03.00
Bedenin de ruhun da en karanlık safhası. Melatonin hormonunun salgılanması tembel ve kararsız yapıyor. İntihar edenlerin sayısı fazlalaşıyor.

04.00
Stres hormonundan enerji kazanıyoruz. Enfarktüs krizleri saat 04.00 ile 06.00 arasında çok oluyor; çünkü kan basıncı oldukça yükselip, damarlar geriliyor. Doğum yapma olasılığının en yüksek saati.

05.00
Stres hormonu bizi faaliyete geçiriyor ve gündüz değerinin tam 6 katına çıkıyor. Vücudumuz harekete geçiyor kaybolan enerji yeniden geri geliyor. Gelsin, yeni bir gün başlıyor.

TÜKÜRÜK NEDEN DURMADAN SALGILANIR VE YAPISI NASILDIR?

Tükürük, insanda ve öteki omurgalılarda tükürük bezlerinde üretilerek ağız içine salgılanır. Ağzın iç yüzeyini, dili ve dişleri koruyan tükürük, zararlı bakterileri yok eden maddeler içerir. Ayrıca besinlerin sindirime hazırlanmasını sağlar, yiyeceklerin tadını almamızı kolaylaştırır. 

Tüm bu işlevlerin gerçekleştirilmesinde de tükürüğün düzenli olarak salgılanmasının önemi büyüktür. Tükürük kaygan bir sıvıdır. Bunu sağlayan şey, yapısında bulunan müsin adı verilen bir maddedir. Tükürüğün yapısında su ve müsin dışında, mineral tuzları ve çeşitli enzimlerde bulunur.

MİDE NEDEN KENDİNİ SİNDİREMİYOR?

Mide sindirim sistemimizin en önemli organıdır. Yemek borusundan gelir ve onikiparmak bağırsağı ile bağırsaklara açılır. Kabaca “J harfi şeklindedir” diye tarif edebiliriz. Her organımızda olduğu gibi midede de sanat-ı İlâhî’nin akıllara durgunluk verecek inceliklerini gözleriz.

Boşken mide-muhteviyatı- 50 ml. kadardır. Gıda alımından sonra, mide hacmi 1000-1500 ml.’yi bulur ve mide karın boşluğunda oldukça geniş bir yer işgal etmeye başlar. Gıdaların hazmedilmesinden sonra, hacim yine küçülür. Bu kadar aşın elastikiyet, hareket kolaylığı sağlayarak insanın günlük çalışmalarında midenin engel teşkil etmesini önler. Yine kanın boşluğu içine birçok organın rahatça yerleşmesini sağlar.

Midenin “hava cebi” denilen yukarı kısımlarına yerleştirilmiş bir elektirikî uyan merkezi (pacemaker) vardır. Buradan her 3-4 dakikada bir uyaran, kalkarak mide duvarından aşağı kısımlarına kadar yayılan bir dalgalanmayı (peristaltizm) meydana getirir. Bu hareketler midenin boşalmasına yardım ettiği gibi içindekinin iyi sindirilmesini de temin eder.

Mideye gıdaların girişi bir düzen dahilindedir. Mide, yemek borusu ile o şekilde birleştirilmiştir ki gıdalar mideye; kuyuya taş düşer gibi değil, mide duvarından kayarak inerler. Mide ile yemek borusunun birleşmesinde bu incelik hesaplanmamış olsaydı, yuttuğumuz her lokmanın sesini kamımızda duyacaktık. Gıdalar yine mideyi bir nizam dahilinde terkederler. Bu düzeni de mide kapısı (pilor) temin eder. 

Mide kapısı (pilor) ameliyatla çıkarılarak yerine sunî pilor yapılan şahıslarda “damping sendromu” denilen bir hastalık görülür. Bu hastalığı izah etmek üzere pek çok fikir ileri sürülmüş, fakat hiçbiri tatmin edici bir açıklamayı getirememiştir. Ancak şurası kesindir ki, hastalık pilorun yokluğundan kaynaklanmaktadır. Pilor ne kadar hassas bir şekilde ayarlanmıştır ki piloru olan kimselerde “dumping sendromu” görülmemektedir. Biz bu ayan yapmaktan aciziz.

Midenin iç yüzünü mukoza adı verilen bir tabaka kaplar. Mukoza içinde asit, pepsin ve mukus ifraz eden bezler yer alır. Mukoza, sanki yeryüzündeki dağlar ve vadiler gibi kıvrımlar gösterir. Bu kıvrımlara az bir sahaya geniş bir mukozanın yerleştirilmiş olduğu görülür. 

Böylece sindirimi sağlayan yukarıdaki saydığımız maddelerin, yeterli miktarda salgılanması mümkün olur. Eğer bu kıvrımlar olmasaydı mide iç yüzü alan olarak küçülecek, dolayısıyla sindirim bezlerinin sayısı azalacaktı. Böylece sindirimi sağlayacak kadar salgı sağlanamayacaktı.

Mide asidi hidroklorik asit (HCD)’dir. Yukarıda bahsettiğimiz mukoza içinde yer alan bezler tarafından salgılanır. Birçok araştırmalara rağmen bunun nasıl husule geldiği henüz kesin olarak bilinmemektedir. Saf mide suyunda HCI yoğunluğu PH 1 kadardır. Kandaki hidrojen iyonu, yoğunluğuna göre mide suyunda bir milyon kez fazladır. Bu biyolojinin en hayret verici olaylarından biridir.

Mukus, kabaca “sümüksü madde” diye ifade edilebilir. Mukoza üzerine devamlı yapışarak her türlü gıdayı eriten mide salgısının, midenin kendisini eritmesine mani olur. Bu korunmada mukozanın özel yapısının da etkili olduğu düşünülmektedir. Ancak bu özellik henüz aydınlatılamamıştır.

Görülüyor ki mide kaba bir torba değil, kimya ve mühendislik hesaplarının en incesiyle kurulmuş bir sanat eseridir. Bu hesaplarda en ufak bir hata bulamıyoruz. Bulamadığımız gibi bu eserde birçok ilmî sırlar olduğunu seziyor, fakat bunca ilmimize rağmen bu sırları çözemiyoruz. Demek ki ilmi bizden çok üstün olan biri var ve mideyi yapan O’dur.

KULAK NEDEN ÇINLAR?

Sesin sadece hasta tarafından duyulduğu subjektif tinnitusun birçok olası nedeni vardır. Bazı nedenler kötü değildir (örnek olarak küçük bir kulak kiri geçici bir süre tinnitus yapabilir.). Bunun yanında enfeksiyon, kulak zarında delinme, orta kulakta sıvı birikmesi ve orta kulaktaki kemiklerin eklem yerlerinin sertleşmesi gibi daha önemli nedenler de olabilir.

Tinnitus baş ve boyun bölgesindeki damar genişlemeleri (anevrizma) veya denge ve işitmeyi sağlayan sinirden kaynaklanan bir tümörden (akustik nörinom) dolayı da olabilir. Bu problemlerde işitme kaybı da vardır.

Alerji, yüksek veya düşük tansiyon, tümör, şeker hastalığı, tiroid problemleri, baş ve boyun bölgesine gelen darbeler ve birçok diğer nedenler; bazı romatizma ilaçları, bazı antibiyotikler, sakinleştirici ilaçlar ve aspirin tinnitusa neden olabilir. Her durum için tedavi çok farklıdır. Bu nedenle konusunda uzmanlaşmış bir doktora kontrol olmak ve kulak çınlamasının gerçek nedenini bulmak çok önemlidir.

Tinnitus çoğunlukla işitme sinirlerinin mikroskopla görülebilecek kadar küçük olan uçlarında meydana gelen hasarlardan ötürü gelişir. Bu sinir uçlarının sağlıklılığı doğru ve kesin duymayı sağlar ve bunlarda meydana gelecek bir hasar işitme kaybı ve tinnitusa yol açar. İlerlemiş yaşla birlikte sinir uçlarında bazı değişiklikler meydana gelir bu da beraberinde tinnitusu getirir.

Günümüz dünyasında yüksek ses tinnitusun muhtemelen en sık rastlanan nedenidir ve işitme kaybına da yol açar. Ne yazık ki birçok insan endüstriyel gürültünün, yangın alarmlarının, yüksek sesle müzik dinlemenin ve diğer gürültülerin ne kadar zararlı olduğundan ya habersiz ya da bunu umursamamaktadır. Stereo kulaklıklarla yüksek müzik dinlemek riski daha da fazlalaştırmaktadır.

KAN TAHLİLİ NASIL YAPILIR?

Kan Tahlili tercihen sabah aç karına alınan kandan yapılır. Alınan kan istenen tahlilin cinsine göre farklı tüplere koyulur ve tahlili çalışacak ilgili laboratuara gönderilir. Örnek vermek gerekirse Kan sayım tahlili pıhtılaşmayı önleyen bir madde bulunan özel tüplerde alınmış kanla yapılır. 

Aynı şekilde Sedimentasyon, APTT ve PT dediğiniz pıhtılaşma fonksiyonlarını araştıran tahliller için alınan kanlar da pıhtılaşmayı önleyen kimyasal maddelerin bulunduğu tüplere koyularak tahlile gönderilir. 

Bu tahlilleri çalışacak laboratuar gelen kanların pıhtılaşmamış olmasına çok dikkat etmelidir. Aksi takdirde pıhtılaşmış kanla yapılan Hemgram (Tam Kan Sayımı), Sedimentasyon ve PTZ, APTT tahlilleri yanlış sonuçlar çıkmasına yol açmaktadır.

Genel Biyokimya Tahlili dediğimiz Glikoz (Şeker), kolesterol, trigliserit, üre, kreatin gibi rutin biyokimyasal incelemeler ve Hormonla ilgili testler ise boş ve katkısız tüplere koyularak tahlil için laboratuara gönderilir. Aynı şekilde tümörü olan veya tümör şüpheli hastalara yapılan Tümör Belirteç testleri de katkısız tüplerle çalışmaya alınır. 

Bu tahliller için alınan kanın laboratuvara gönderilmesinde, tüpte bulunan kanın pıhtılaşmış olmasının hiçbir sakıncası yoktur. Laboratuara gelen içi kan dolu tüpler, santrifüj denen yüksek devirli cihazlarla uygun sürelerde çevrilerek, tüpte bulunan kanın şekilli elemanları çöktürülür, ve tüpün üstünde kalan serum dediğimiz sıvıdan alınan örnekle kan tahlili yapılır.

Günümüzde kan tahlilleri modern cihazlarla ve tahlil sırasında çoğunlukla el değmeden otomatik olarak yapılmaktadır. Bilgisayar teknolojisinin ilerlemesiyle birlikte birçok hastanede tahliller yapıldıktan sonra kâğıda basmadan doğrudan doktorun bilgisayar ekranından sonuçlar görülmektedir.

İLAÇ ŞİŞESİNDEKİ PAMUK NE İŞE YARIYOR?

İlaç şişelerinde kapağın altında bulunan pamuğun birinci ve en önemli görevi, şişede kalan boşluğu doldurmak, taşıma sırasında şişe sallandığında tabletlerin birbirlerine çarparak çatlayıp kırılmalarını, zarar görmelerini önlemektir.

Bazen şişelerde pamuk yerine tüy gibi yumuşak pamuklu kumaşlar, suni ipek kumaşlar veya polyester tipi suni malzemeler de kullanılır. Bunların hepsi taşıma sırasında olabilecek hasarları önlemek için kullanılır ama pamuğun yüksek orandaki nem emici özelliği de vardır. Şişenin içinde oluşabilecek nemi tabletlere ulaşmadan kendi üzerine çeker ve tutar.

İlaç üreticileri, yeni alınan bir ilacı kapağını açar açmaz içindeki pamuğun çıkarılıp atılmasını tavsiye ediyorlardı. Pamuk parçası nakil sırasında emdiği nemin yanı sıra kapak açıldığında ortamdaki nemi de alabiliyor. Bu pamuğun tekrardan şişenin içine konulması ilaçlar için tehlike yaratabilir. Ancak eğer bir yolculuğa çıkılacaksa, ilaç şişelerinin içine tekrardan yeni ve kuru bir pamuk parçası konulmasında fayda görülüyor.

HAMİLELER NEDEN AŞERİR?

Gebe kadınların yaklaşık %85’ i gebelik süresince en az bir yiyeceğe karşı aşırı istek duymuştur. Bu yiyeceklerin sınıflandırılması pek mümkün değildir. Gebeler çok farklı yiyecekleri yeme isteği duyabilirler. Tatlı, tuzlu, baharatlı veya ekşi tatlar gebelerin arzuladığı tatlardır. 

Aşermenin kesin sebebi bilinmemekle beraber, hamilelikte meydana gelen hormonal değişikliklerin ve kan şeker seviyesindeki değişikliklerin önemli rolü olduğu bilinmektedir. Hamileliğin başlangıcında artan ve plasentadan salınan östrojen, annenin tad ve koku alma hassasiyetini arttırır.

Genel olarak aşermelere bakıldığında; yapılmış olan bir araştırmada hamile kadınların yüzde 40’ının tatlı bir şeyler, yüzde 33’ünün ise tuzlu kraker aşerdiği ortaya çıkmıştır. Baharatlı yiyecekleri arzu edenlerin oranı ise yüzde 17 civarında; turunçgiller, yeşil elma ve diğer ekşi yiyecekleri arzu edenlerin yüzdesi ise bunların ardında gelmektedir.

Bazı beslenme uzmanları ve sağlık görevlilerine göre belli yiyeceklere karşı olan bu iştah artışının özel bir anlamı olabilir. Örneğin buz, sigara izmariti, temizlik malzemeleri gibi garip maddeleri yeme isteği varsa, bu istek demir eksikliği ile ilgili olabilir. Üstelik bu maddeler demir de içermemektedirler. 

Gerçekten daha önceden olmadığı kadar, gebelik döneminde çok miktarda buz tüketen kadınlar vardır. Bunun yanında B vitamini eksikliği, çikolata için aşermeyi başlatabilir denir. Aşerilen maddelerle, gebe kadının vücudunun ihtiyaçları arasında her zaman bir paralellik yoktur. 

Eğer ihtiyacınız olan maddelere aşeriyorsanız, bunlardan rahatlıkla tüketebilirsiniz. Örneğin brokoliyi çikolataya göre daha fazla tüketmenizde bir zarar yoktur.

Gebeliğinizde aşerdiğiniz şeyler sağlıklı yiyeceklerse, bunlardan rahatlıkla tüketebilirsiniz. Ancak değilse bunu bastırmaya çalışmalı veya daha iyi olan başka bir yiyecekle yer değiştirmelisiniz. 

Örneğin canınız dondurma istiyorsa bunun yerine yağsız-donmuş yoğurt yiyebilirsiniz. Sağlıksız yiyeceklere karşı aşermeniz varsa, her gün düzenli kahvaltı yapın. Kahvaltıyı atlamanız aşermenizi kötüleştirebilir.

VÜCUDUMUZ SAAT SAAT NASIL ÇALIŞIR?

06.00: Kortizon salgılamasıyla organizma uyanıyor. Bu uyanma vücut için kendini yavaşca kalkmaya hazırlama işareti. Metabolizma hareke...